30 Ağustos 2008

UNStudio’dan Değişen Oda

UNStudio Eylül’de ziyaretçilerine kapılarını açacak olan Venedik Mimarlık Bienali için “Değişen Oda” adını taşıyan bir enstalasyon tasarladı. Aaron Betsky’nin küratörlüğünü üstlendiği bienaldeki “Out There: Architecture Beyond Building” başlıklı ana serginin bir parçası olan enstalasyon, malzeme dünyasının dönüşebilme potansiyelini araştırıyor.



Tıpkı moda tasarımcıları gibi, mimarlar da yaş ve gelir gruplarına uygun alternatif görünüşler ve kimlikler sunmak zorunda. Bu konstrüksiyonlar iç ve dış kaynaklı değerlerden -kendinden mimarlığa ve mimari geleneğe ait iş ve fikirler ile mimariye ve mimari geleneğe ait olmayan yine de mimariyi derinden etkileyen iş ve fikirler- oluşan karmaşık bir paketi içeriyor.



Bununla nasıl mücadele edilir? Mimarlık hala bir otonomiye sahip olabilir mi? UNStudio’ya göre mesele otonomiyi bulmak için “aç ve kapat” yani özetle kurtuluş anları.



Enstalasyonun birbirinin içine doğru akan zeminler, duvarlar ve tavanlardan oluşan strüktürü, mimarlığın tekstil kadar esnek olduğunu gösteriyor. Ziyaretçileri, içeriye girdiklerinde dönüşen odanın kendi kavramsallaştırmasındaki şaşırtmalı insan görüntüleri, davetkar röntgencilik, dönüşüm arayışının sunduğu kaleidoskopik bir dünya bekliyor.

Arkitera.com
'dan alıntıdır

polar bear


Spot: Environmental Defense Fund: Polar Bears from VideoSpotNow on Vimeo.

New Yorklu sanatçı Joshua Harris ve Ogilvy işbirliğiyle Çevre Koruma Vakfı için hazırlanan, küresel ısınma ile ilgili etkileyici sokak çalışması.

Ogilvy, New York
Vice-Chairman, Creative: Chris Wall
Group Creative Directors: Chris Mitton, Terry Finley
Senior Art Director: Dustin Duke
Senior Copywriter: Jon Wagner
Agency Producer: Carrie Simon
Director: Tim Godsall

19 Ağustos 2008


Geleceğin İnternet'inin Önizlemesini Yapıyoruz!

Her gün yeni bir site daha kapatılıyor.
Bu hızla giderse ileride nasıl bir İnternet deneyimi yaşarız, onun canlandırmasını yapıyoruz.
İki tıklamada bir karşımıza bu görüntü çıkar ise neler hissedersiniz?
Bu amaçla sitelerimizi diğer sansürlenen siteler gibi kapatıyoruz. Aynı şekilde.
http://www.anafikir.com/sansur
Facebook grup linki: http://www.new.facebook.com/group.php?gid=34506889592
http://www.bigumigu.com/haber.asp?hid=3587

bobiler.org ise farklı bir çözüm bulmuş, yine beni kopardı :)
not: blogumu kapatmayı beceremedim..en azından bunu yapayım..destek vermeye çalışayım..

17 Ağustos 2008

alıntı...


harika bir tespit, harika bir yazı. yazanın eline sağlık. birebir düşüncelerim..

Pişmanlık Sürdükçe Suç ta Sürer

Hayata geçirilen hiçbir davranışın geri dönüşümü yoktur. Geriye sadece yaptıklarınız ve yapmadıklarınız üzerine bir özeleştiri kalır.
Tolere edebildiklerimiz ya da edemediklerimiz, keşkelerimiz, pişmanlıklarımız, geride bıraktıklarımız, ileriye taşıdıklarımız… Peki ya zaaflar?
Asıl yenilgi de burada başlıyor.
Kendimize yenilmekle başlıyor.
Bile bile yanlış yapmak, bile isteye yanlış yapmakla… İnsan önce kendisine ihanet eder. Sonra yine kendisine.
Ardından mutsuzluk ve pişmanlık sarar bedeninizi. Elbette yıkım! Kurtulmak istersin bu yıkımdan, başka bir ana geri dönmek, izleri silmek istersin. Olmaz!
Uyumak ve unutmak istersin ama koynunda kendine karşı beslediğin yılan dolanıverir boynuna. Hayatın ağırlığı yumru gibi takılır boğazına. Bazen her seçim bir kaybediş olur.
Bazen bu kaybedişler büyütür insanı, olgunlaştırır. Ama Borges’in dediği gibi pişmanlık sürdükçe suçta sürer. Tüm mesele insanın kendini bağışlayabilmesinde….

Deniz Durukan

14 Ağustos 2008

08 Ağustos 2008

durmak yok fişlemeye devam

direk elmalashift'ten yazıyı buraya koyuyorum. uyanın artık arkadaşlar, geleceğimiz kararıyor.

Çekirdek bir ailesiniz. İki çocuk, anne, baba. Çocuklardan biri 18 yaşın altında, diğeri ise içki içme yaşında. Baba "Hadi bu akşam bir yerde yemek yiyelim" diyerek ailesini alıp dışarı çıkmak istiyor. O sırada, nasıl profesör olduğu bilinemeyen, hatta nasıl bir kadın olduğunu anlayamadığım biri (insan bekar olunca anlayamıyor sanırım) televizyonda, adına "Gençleri koruma kanun tasarısı" adı altında bir gariplikler silsilesini anlatmaya başlıyor. Baba bunu dinliyor, çocuğuna bakıyor ve evde kalmaya karar veriyor. Niye? Çünkü bu şahıs ve onun partisi, dışarıya yemek yemeye çıkmak isteyen ailenin bu çocuğuna sadece saat 22:00'ye kadar izin veriyor çünkü.
Seksin günah olduğunu sanan, seks içerikli yayınların tu kaka olduğunu düşünen bu zihniyetin bu yasak kapsamında ele aldığı bir diğer konu ise porno (!) yayın almaya giden kişileri fişlemek. Mesela ben gidip bir Penthouse alacağım - ki porno dergi değil bu- bayideki kişiye (sanki muhtar) T.C. kimlik numaramı verip imzamı atacağım. Sonra (burası muhteşem) bayi topladığı bu numaraları Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü’ne yazılı olarak verecek. Yani gençlerin bu dergiyi aldıktan sonraki aktivitilerini herhalde spor olarak gördükleri için bu müdürlüğe yolluyorlar numaraları:)
Ve internet kafelere de 18 yaş sınırı koyulması... Bunun anlamı tüm internet kafelerin iflas bayrağını çekmeleri demek. Filtreleme programları var, bu zihniyetin uygunsuz gördüğü tüm siteleri filtrelemeye yarıyor. Eğer böyle bir durum varsa, internet kafe sahipleri bu programları kullanarak gerekli çözümü yaratabilirler. Ama hayır, yasak bu, uyacaksın. Ayrıca internet kafeye giden gençler kendileriyle değil, bilgisayarlarıyla oynuyorlar. Biraz rahat bıraksanıza bu çocukları!
Bu blogun böyle bir yapısı ve içeriği yoktu biliyorsunuz. Ama artık tabir-i caizse dayanamıyorum. Yazmaktan başka yapabileceğim bir şey olmadığı için de yazıyorum bunları. Türkiye birçok kötü hükümet gördü biliyorsunuz ama hiçbiri bunlar kadar olamadı. Siz hala demokrasiden bahsedin ama durum hiç iyi değil. Türkiye gerçekten de çok kötü bir şekilde değişiyor. Yukarıdaki tasarı aslında hiçbir şey değil. Bizi her yönüyle kapatmaya çalışıyorlar. Ve yavaş yavaş başarıyorlar da...
Ekşi'den: "Şu an üç aylık olan oğluma dair hayallerimi alt üst etmeyi planlayan kadın, belki bana kız arkadaşını anlatsın, dertleşelim ya da sadece eğlenelim diye birlikte müzikli bir sahil restoranına gidecektik. biz iki arkadaş gibi sohbete öyle dalacaktık ki güneşin ilk ışıkları görünmeye başlayacaktı bile ama bu yasa onaylanırsa saat 24 olduğunda bir garson gelip pardon artık kalkmanız gerekiyor mu diyecek sohbetin en tatlı yerinde? belki de 15 yaşına girdiği akşam babası ben ve oğlum ailece bir yemek yemek isteyecektik.
ya da şöyle düşünelim bu yasa geçti ve zaten önümüzde daha on küsur yıl var ve o on küsur yıl içinde kadınların müzikli içkili mekanlara veya restoranlara girmesinin de yasaklanmayacağı ne malum. asıl tehlikeli etkinlikler bu yasaları geçirmeye çalışıp ki geçiriyorlar da türk örfüne adetine ihanet eden bu kişilerin yaptıklarıdır. orta asyada türk kızları erkeklerle ok atıp, at koşturmuştur. anadolu'da evinde eri olmasa da türk kadını tarladan dönen komşusu mehmet emmiye yufka ile ayran ikram etmiştir. şimdi önce çocuklarımız koruma adı altında sosyal hayattan ve karşı cinsten uzaklaştırılmaya çalışılıyor sonra sıra yetişkinlerde. güzel yarınlar için durmak yok yola devam!"
Görsel: Getty Images

06 Ağustos 2008

public farm one





kırsal hayatın güzelliklerini şehre taşıyabilmek için hazırlanmış olan bu geçici yerleşim projesi public farm1,Work Mimarlık Şirketi tarafından tasarlanmış ve geçtiğimiz ay New York Çağdaş Sanat Merkezi'nin içerisinde sergilenmiş.
PF1'de ziyaretçiler için dinlenme köşeleri, sebze ve meyve yetiştirme alanları ve sosyal tesisler yaratılmış.
devamı için ; dezeen

unicef- well



“Help bring clean water to children in rural areas”
çok güzel iş..

kaplumbaga ile tavşan




la fontaine'in kaplumbaga ve tavşan hikayesini dinlememiş çocuk var mıdır ki dünyada? çok şeker bir saat olmuş bu. Adı Race Clock. Ignacio Pilottoşu da ilgili adres ;
http://ignaciopilotto.wordpress.com/2008/07/24/race-clock/