30 Temmuz 2009

nefes

şimdi ben burada bir nefes alıp canlanırken; biri de başka yerde benim aldığım nefes yüzünden ölüyor.
di mi ?

29 Temmuz 2009

ee n'olacak ?

herşey çok garip bugünlerde;
yazmak istiyorum ama yazınca herkes okuyacak.. da ne olacak diyorum.
çok sıcak bunalıyorum...ama ben kıştan nefret ederim ki neden böyle diyorum.
şimdi istiklale gitsem aylak aylak dolaşsam diyorum...ya da boğaza bakıp serince rüzgarda üşüsem biraz. o rüzgarda uçsam ha..
ne diyecem;
yazmak istiyorum tabi; mevsimlerden en güzeli iken, kafam bu kadar karışıkken, fonda tam da portishead çalarken.. ama yazınca herkes okuyacak..da ne olacak diyorum.
aşağı tükürsen sakal; yukarı tükürsen bıyık................................
ha küçük prens ?

İşte o sırada bir tilki çıkıverdi ortaya.
“Günaydın” dedi tilki.
“Günaydın” dedi küçük prens kibarca. Ama etrafına baktığında kimseyi göremedi.
“Buradayım! Elma ağacının altında.”
“Sen kimsin? Çok güzel görünüyorsun.”
“Ben bir tilkiyim.”
“Gel, birlikte oynayalım. Öyle mutsuzum ki” dedi küçük prens.
“Seninle oynayamam” dedi tilki, “ ben evcil bir hayvan değilim.”
“Buna çok üzüldüm” dedi küçük prens. Ama biraz düşündükten sonra: ”Evcil ne demek?” diye sordu.
“Anladığım kadarıyla burada yaşamıyorsun” dedi tilki, “kimi arıyorsun?”
“İnsanları arıyorum,” dedi küçük prens, “ peki ama ‘evcil’ ne demek?”
“İnsanlar,” dedi tilki, “tüfeklerle dolaşırlar ve avlanırlar. Tam bir baş belasıdırlar. Bir de tavuk yetiştirirler. Tüm işleri bundan ibarettir. Sen de mi tavuk arıyorsun?”
“Hayır, ben arkadaş arıyorum. Ama ‘evcil’ ne demek?”
“Bu pek sık unutulan bir şeydir. ‘Bağ kurmak’ anlamına gelir.”
“Bağ kurmak mı?”
“Evet. Örneğin, sen benim için sadece küçük bir çocuksun. Diğer küçük çocuklardan hiçbir farkın yok benim için. Sana ihtiyacım da yok. Aynı şekilde, ben de senin için dünyadaki yüz binlerce tilkiden biriyim sadece. Bana ihtiyaç duymuyorsun. Ama beni evcilleştirirsen eğer, birbirimize ihtiyacımız olacak Sen benim için tek ve işsiz olacaksın, ben de senin için.”
“Anlamaya başlıyorum” dedi küçük prens. “Bir çiçek var. Sanırım o beni evcilleştirdi.”
“Olabilir. Dünyada her şey mümkündür.” dedi tilki.
“Ama bu çiçek dünyada değil.”
Tilki şaşırmıştı. “Başka bir gezegende mi?”
“Evet.”
“Peki orada avcılar da var mı?”
“Hayır, yok.”
“Bu çok ilginç. Peki ya tavuklar?”
“Hayır. Tavuklar da yok.”
“Eh, hiçbir yer mükemmel değildir” dedi tilki içini çekerek. Sonra kendini anlatmaya başladı:
“Yaşamım çok monotondur. Ben tavukları avlarım, avcılar da beni.
Bütün tavuklar birbirine benzer. Bütün insanlar da öyle. Bu yüzden biraz sıkılıyorum. Ama beni evcilleştirirsen eğer, yaşamıma bir güneş doğmuş olacak. Senin ayak seslerin benim için diğerlerinden farklı olacak. Ayak sesi duyduğum zaman hemen saklanırım. Ama seninkiler, bir müzik sesi gibi beni gizlendiğim yerden çıkaracaklar. Şu ekin tarlalarını görüyor musun? Ben ekmek yemem. Buğday benim hiçbir işime yaramaz. Bu yüzden de bu tarlalar bana hiçbir şey hatırlatmazlar. Buna üzülüyorum. Ama sen beni evcilleştirseydin, bu harika olurdu. Altın renkli saçların var senin. Ben de altın renkli başakları görünce seni hatırlardım. Ve rüzgarda çıkardıkları sesi severdim.
Sustu tilki ve uzun bir süre küçük prensi izledi.
“Senden rica ediyorum. Lütfen beni evcilleştir!” dedi.
“Elbette” dedi küçük prens. “Ama pek fazla vaktim yok. Yeni arkadaşlar edinmem ve birçok şeyi anlayabilmem gerekiyor.”
“Sadece evcilleştirdiğin kişiyi anlayabilirsin” dedi tilki. “İnsanlarınsa hiçbir şeyi anlayacak vakitleri yoktur. Her şeyi dükkandan hazır alırlar. Ve arkadaşlar dükkanlarda satılmadığı için de, hiç arkadaşları olmaz. Eğer bir arkadaşın olsun istiyorsan, evcilleştir beni!”
“Ne yapmam gerekiyor peki?” diye sordu küçük prens.
“Çok sabırlı olman gerekiyor. Önce çimenlerin üstüne, biraz uzağıma oturmalısın. Ben gözümün ucuyla seni izleyeceğim, sen hiçbir şey söylemeyeceksin. Sözcükler yanlış anlamalara neden olurlar. Ama her gün, biraz daha yakına gelebilirsin.”
Ertesi gün küçük prens yine geldi.
“Her gün aynı saatte gelmelisin” dedi tilki. “Örneğin öğleden sonra saat dörtte gelirsen, ben saat üçte kendimi mutlu hissetmeye başlarım. Zaman ilerledikçe de daha mutlu olurum. Saat dörtte endişelenmeye ve üzülmeye başlarım. Mutluluğun bedelini öğrenirim.
Ama günün herhangi bir vaktinde gelirsen, seni karşılamaya hazırlanacağım zamanı asla bilemem. İnsanın gelenekleri olmalıdır.
“Gelenek nedir?”
“Bu da çok sık unutulan bir şeydir” dedi tilki. “Bir günü diğer günlerden, bir saati diğer saatlerden ayıran şeydir. Örneğin, şu benim avcıların da gelenekleri vardır. Perşembeleri kızlarla dansa giderler. Bu yüzden de Perşembe benim için harika bir gündür. Üzüm bağlarına kadar yürüyebilirim. Ama avcılar dansa herhangi bir gün gitseydi, benim için hiçbir günün özelliği olmayacaktı ve asla tatil yapamayacaktım.”
Böylelikle küçük prens tilkiyi evcilleştirdi. Ve ayrılma vakti geldiğinde “Ah! Sanırım ağlayacağım” dedi tilki.
“Bu senin hatan” dedi küçük prens. “Ben sana zarar vermek istemedim. Seni evcilleştirmemi sen istedim.
“Doğru, haklısın” dedi tilki.
“Ama ağlayacağını söyledin!”
“Evet, öyle.”
“O halde bunun sana hiçbir yararı olmadı.”
“Hayır, oldu. Buğday tarlalarının rengini gördükçe seni hatırlayacağım. Şimdi git ve güllere bir kez daha bak. O zaman kendi gülünün evrende eşsiz ve tek olduğunu anlayacaksın. Sonra bana veda etmek için buraya geri döndüğünde, sana hediye olarak bir sır vereceğim.”
Küçük prens güllere bir kez daha bakmaya gitti.
“Hiçbiriniz benim gülüm gibi değilsiniz. Çünkü henüz hiçbiriniz evcilleşmediniz. Ve siz de hiç kimseyi evcilleştirmediniz” dedi onlara. “Siz tıpkı tilkinin benimle karşılaşmadan önceki hali gibisiniz. Dünyadaki binlerce tilkiden yalnızca biriydi o. Ama ben onunla dost oldum ve şimdi artık o özel bir tilki.”
Güller bu duyduklarına çok bozuldular.
“Evet, güzelsiniz. Ama boşsunuz. Sizin için kimse yaşamını feda etmez. Yoldan geçen herhangi biri, benim gülümün de size benzediğini söyleyebilir. Ama benim gülüm sizin her birinizden çok daha önemlidir. Çünkü ben onu suladım. Ve onu camdan bir korunakla korudum. Önüne bir perde gererek rüzgarın onu üşütmesini engelledim. Tırtılları onun için öldürdüm ( ama birkaç tanesini kelebek olmaları için bıraktım). Onun şikayetlerini ve övünmelerini dinledim. Ve bazen de suskunluklarına katlandım. Çünkü o benim gülüm.”
Bunları söyledikten sonra tilkinin yanına döndü.
“Elveda” dedi.
“Elveda” dedi tilki de. “Ve işte sırrım: Bu çok basit. İnsan gerçekleri sadece kalbiyle görebilir. En temel şeyi gözler göremez.”
“Temel olan şeyi gözler göremez” diye tekrarladı küçük prens. Öğrendiğinden emin olmak istiyordu.
“Senin gülünün diğerlerinden daha önemli olmasını sağlayan şey, ona ayırdığın vakittir” dedi küçük prens.
“İnsanlar bu en önemli gerçeği unuttular. Ama sen unutmamalısın. Evcilleştirdiğin şeye karşı her zaman sorumlusun. Gülüne karşı sorumlusun.
“Gülüme karşı sorumluyum” diye tekrarladı küçük prens, öğrendiğinden emin olmak için. Sonra yoluna devam etti.....

28 Temmuz 2009

yazı


canım bişey yazmak istemiyor.
gidip saçlarımı kestirdim.
onu yazayım bari...
siz de şuraya göz atın ; sketchblog

23 Temmuz 2009

nerdeyim

bir memleket;
"Antalya'da, 14 yaşındaki genç kıza ağabeyi tecavüz etti, hamile kalan kız 6,5 aylık bebeğini teyzesinin vurduğu iğneler sayesinde düşürdü, annesi ise bebeği alıp boş bir arsaya gömdü.Bunları öğrenen abla ise evden kaçıp küçük kardeşinin yaşadığı dramı polise anlattı. Anne ve teyze gözaltında, ağabeyi ise aranıyor.
devamı ;hürriyet
bir başbakan;
"YA DAVULCU YA ZURNACI: Bizler şunu da unutmamalıyız: Dün o tesisleri (İstanbul Harbiye Kongre Vadisi inşaatı) incelemeye gittiğimde maalesef gençliğimizin bir bölümünün halini gördüm. Gerçekten üzüntü verici. Bu şekilde sınırsız, kontrolsüz ahlaki erozyonun olduğu yapılanma bizi gerçekten dertlendiriyor. Onun için aileye sahip çıkacağız. Ailemiz, çoluğumuz çocuğumuz nereye giderse gitsin diyemeyiz. Kendi başına bırakılan ya davulcuya, ya zurnacıya... Davulcu zurnacı lütfen bana kızmasın, benim sanatkâr olarak davulcuya, zurnacıya saygım sonsuz."
devamı; radikal
bir sapık;
"14 yaşındaki B.Ç'ye cinsel istismarla suçlanan 77 yaşındaki Vakit gazetesi yazarı Hüseyin Üzmez yeniden tutuklandı. İstanbul Adli Tıp Kurumu'nca hazırlanan yeni raporda, B.Ç.'yi muayene eden 32 hekimden 24'ü, çocuğun ruh sağlığının bozulduğu yönünde karar vermişti."zmez tahliye edilmişti
"Adli Tıp 6. İhtisas Dairesi daha önce, B.Ç. için "Ruh sağlığı bozulmamıştır" kararı vermiş ve Hüseyin Üzmez'in tahliye edilmişti. Üzmez'in tahliyesine tepki gösterilmesi üzerine, mahkeme yeniden muayene istemişti."
devamı ; cnntürk

işin kötüsü; bunlardan o kadar çok ki, nerdeyim ben, ne yapıyoruz, nasıl ya?
kafamı toparlamamın mümkün olmadığı şu günlerde, yorumsuz yazmak istedim sadece.

22 Temmuz 2009

mis mis

votka kazanına düşmüş pedikür prensesi olmak...süper olurdu; oh kafa mis; ayaklar mis.

05 Temmuz 2009

tanjant

aylardır kariyer sitelerinden krizden nasıl etkilendik içeriğinde araştırma sonuçları vb yolluyorlar. ben de krizden en çok neyim etkilendi diye bir gözden geçirdim.
krizden birinci olarak etkilenen yerim ; sırtım oldu. çünkü tasarruf tedbirlerince yapılan kesintilere kıl olup, ben de eve temizliğe gelen fatma ablayı kestim. dolayısı ile ev işlerine alışmamış bir kadın olarak temizlik ve ütü yapmaktan sırtıma ağrılar girdi. diğer etkilenen tırnaklarım oldu mesela, stresten 2 tırnağıma bişeyler oldu. şimdi ilaç kullanmak zorundayım. sonra egeyle her hafta gittiğimiz pazar kahvaltılarını , akşam yemeklerini azalttık, "dışarda yiyip içeceğimizin ne olduğunu bilmiyoruz evde ben temiz taze hazırlarım herşeyi" bahanesine sığındık. böylelikle damak tadım etkilenmiş oldu mesela. bir de; istanbul-antalya uçuşlarını yarıya indirdiğimden daha az adrenalin salgılar oldum, daha mutsuzlaştım.
ama hepsi bir yana ayaklarım bir yana. antalya'nın en pahalı pedikürünü yaptırdığıma karar verip periyotları açtım. şimdi ayaklarım suyun içinde oturuyorum. pedikür yapıcam da :(

sertlik skoru tablosu


günlerdir aradığım anketi kamuoyuna buradan bir kez daha duyurmayı borç bilirim :)
açıklayıcı ek;can dündar

03 Temmuz 2009

haftanın klibi


Baba Zula - Bir Sana Bir de Bana


...Bulutların üstünden
Bıraktım ben kendimi
Sonunu düşünmeden
Duygular sarınca beni
Gizlice tuttum elini
Yüzüne baktım usulca
Gözlerin fısıldadı ah
Mutluluğu yavaşça
Çiçeklerin kokusu
Dalgaların şarkısı
Rüzgarın fısıltısı
Bir sana bir de bana ....

babazula,"duble oryantal"

soru

bu antalya'da mimari fotoğraf kursu bulunur mu acaba, bu yüzyıl içinde olabilir mi böyle bir şey ?

01 Temmuz 2009

leman'ın kapagından..


o kadar yoğunum ki; nasıl yapsam da MJ'den girsem Marmaris ressamı katilden çıksam diye düşünürken.........leman imdadıma yetişti :)
hayatlarını kararttığın gençlerin kanı hep üstünde olacak, kenan paşa. yaşasan ne yazar....