30 Ağustos 2009

klimt'i seviyorum




herkes pek bir seviyor seni diye sevmek istemesem de..
seviyorum seni Gustav Klimt.


http://www.gustavklimtcollection.com/

1.Danae
2.Death and Life
3.Kiss
4.Mother and Child

24 Ağustos 2009

yüz numara


ben çok heyecanlı bir insanım .(son iki ayı saymıyoruz )yeni bir müzik dinlerken, bilmediğim yerlerden geçerken, evde misafirlerimi ağırlarken,o uçağa binerken ve o uçaktan inerken,bazılarından gelen telefonlarda,ege'nin okuldan her dönüşünde....heyecanlanırım.
ancaak..şöyle de bir durum var,çok heyecanlanınca hemen bağırsaklarım ve midem bozulur benim.misal üniversite sınavına gidene kadar tuvaletten çıkamamıştım.iş görüşmelerim,yıllarca peşinden koştuğum adamı en sonunda kıstırdığım an, tüm ilk buluşmalarım,boşandığım gün...hayatımın en önemli, en güzel, en özel günlerini düşününce...o en güzel ve en özel anları yaşarken zamanımın çoğunu mekanın tuvaletinde geçirmişim be sevgili günlük. olacak iş mi bu...

dip not: gerçekten son iki aydaki o ruhsuz kızı saymayalım...

"...hadi kırıp yesem seni
ama ya ekşitirsen midemi
taketti taketti taketse de canıma
baktım baktım baktım bir kere tadına
bir talcid atarım geçer atarım geçer
senin maceran benim içimde biter.."

23 Ağustos 2009

günün şiiri

san
kırmızı bir kuştur soluğum
kumral gözlerindesaçlarının
seni kucağıma alıyorum
tarifsiz uzuyor bacakların

kırmızı bir at oluyor soluğum
yüzümün yanmasından anlıyorum
yoksuluz gecelerimiz çok kısa
dört nala sevişmek lazım.
cemal süreya

Antalya Kültür Envanteri


2003-2004 yıllarında,Kültürel ve doğal değerlerin korunmasına yönelik olarak Antalya Valiliği tarafından 8 cilt halinde gerçekleştirilen; Antalya kültürel ve doğal miras envanterinin 3 cildinde(Kale, Kaş ve Demre) ben de Antalya Müzesi temsilcisi olarak yer almıştım.Birkaç ay boyunca hem yerinde gidip tespitler yapmış, fotograflar çekmiş ,hem de bir sürü metin tarayıp,yapılar hakkında kısa açıklamalar yazmıştık. mantık, tescil kartı mantığı idi.ancak bizim sayfalarımız oldukça nitelikli özetler içeriyordu.bunları bilgisayara geçirip, düzenlemek ve basıma hazırlamak da cabası.herhalde bir daha bu kadar güzel bir çalışmanın içinde yer alamam.(ayşe ve esra sizi çok özledim :()
bugun nette gezerken envanterin internette de paylaşıldığını ve şuradan bilgisayarınıza indirerek okuyabileceğinizi gördüm.
nedense benim indirdiğimde hazırlayanlar sayfalarını silmişlerdi. ben de kendi elimdeki ciltten fotografladım :)(gerçi o soyadını tarihe gömeli 8 sene oldu ama orda ilk işe giriş halimle yazmışız?)
Antalya'nın kültürel ve doğal mirası ile ilgili sıkı bir envanter.ilgilenenler için güzel kaynak.
bir bakın derim.



not: www.ozlemceylan.com'a Likya ile ilgili yazı dizisi geliyor..yakında...



22 Ağustos 2009

öğrenciler

bundan 4- 5 sene kadar önce, "sahne tasarımı" öğrencilerine teknik resim dersi vermemi istemişti Sedef. O müdürlük yapıyor, çocukların da adamakıllı birilerinden ders alabilmesi için kendini paralıyordu. kabul ettim. işimden yarım gün izin alıyor, koştura koştura Serik'e gidiyordum. evde eski ders notlarımı onun yanına da kuzenimin yeni ders notlarını toparlamıştım. fişek gibiydim. tabi karşımda mimarlık öğrencileri değil, iki yıllık meslek yüksek okulu öğrencileri olduğu gerçeği ile karşılaşınca biraz yavaş gitmem gerektiğini anladım.
ilk derste "kendinizi tanıtır mısınız bana" dedim. kimi sadece adını soyadını söyleyebildi. kimi okulundan , ailesinden , ideallerinden bahsetti. sonra onları tanımanın başka bir yolunu düşündüm. teknik resim dersi teknik yazıyla başlar!
onların a4 boyutunda bir canson'a, akıllarına estiği gibi yazı yazmalarını istedim. tek şart, teknik yazı kurallarına uygun küçük ve büyük harfler kullanmaları idi.
ertesi hafta sınıfın analizi elimde idi. 2 tanesi ödevi 15 gün sonra getirerek , okul yıllarının biraz uzun süreceğinin işaretini vermişti. bir - iki tanesi oturup arabesk şarkı sözleri ile doldurmuştu kağıdı. bir kız nazım hikmet şiirleri yazmıştı. bir tanesi günlük. iki tanesi de istiklal marşı ve çırpınırdı karadeniz...
çocukları o ilk derste tanıdım, hatta ilerde yaşamlarından kesitler bile oluşmuştu kafamda. neyse ki güzel bir dönem geçirdik. her dersin son on beş dakikasını izledikleri filmlere, okudukları, gördükleri yeni şeylere ayırdım. konuşacak çok fazla şeyleri olmadığını üzülerek gördüğümde destek oldum, yol gösterdim, teşvik ettim. sonra işim bu görevi sürdürmeme müsaade etmeyecek kadar yoğunlaştı. dönem sonu çocuklarla vedalaştım. çok üzüldük karşılıklı. telefonumu verdim, içinden iki tanesi telefon sapığım olmak için kullandı numaramı. iki üç tanesine iş buldum. çok mutluyum.
aradan bir yıl geçti, bir fuarda baktım toplanmışlar, yapı fuarını geziyorlar. beni görünce hemen yanıma geldiler."hocam neden bıraktınız bizi, bir daha sizin gibi hoca görmedik" dediler.
sevindim, onların hayatında 3 aylık bir fark yarattığım için çok sevindim.
onlar da burada yazılmayı haketmişlerdi...

21 Ağustos 2009

my milky toof



One day a Milk Toof knocked on my door and said "Hello".
harika, bana "Moby-in this world" yaratıklarını hatırlattı..
diğer hikayeleri için ; tık tık

via

16 Ağustos 2009

sobe

önüm, arkam, sağım solum..
aşağısı yukarısı.
altım, üstüm. içim dışım...
eeee yeter beee bunaldım.

dipnot: çok başım ağrıyor

15 Ağustos 2009

Ain't no sunshine when she's gone


Sting - Ain't No Sunshine (Live)


Ain't no sunshine when she's gone
It's not warm when she's away
Ain't no sunshine when she's gone
And she's always gone too long anytime she goes away

14 Ağustos 2009

cuma şiiri

ne içindeyim zamanın

ne içindeyim zamanın,
ne de büsbütün dışında;
yekpare, geniş bir anın
parçalanmaz akışında.

bir garip rüya rengiyle
uyuşmuş gibi her şekil,
rüzgarda uçan tüy bile
benim kadar hafif değil.

başım sükutu öğüten
uçsuz bucaksız değirmen;
içim muradına ermiş
abasız, postsuz bir derviş.

kökü bende bir sarmaşık
olmuş dünya sezmekteyim,
mavi, masmavi bir ışık
ortasında yüzmekteyim.

ahmet hamdi tanpinar

13 Ağustos 2009

aklımdan geçen yolu kesmişler

birkaç hafta önce bir mail geldi, "itü mimarlıktan özlemceylan?" diye. okuldan arkadaşlarımdan biri izimi kaybetmiş, sonra da blogumdan bana ulaşmıştı. nasıl sevindim nasıl sevindim anlatamam. sağolsun son 15 seneyi, işini, evini, eşini ayrıntıları ile özetlemiş, benim eski deli fotograflarımı da mailine eklemiş..ancak o mail öyle bir anda gelmişti ki, bir türlü cevap yazamadım yani...öyle bir zaman dilimi...
daha sonra panik halinde arkadaşımı daha da fazla kırmamak adına işimin de çok olduğu bir öğle satinde, izmir'e çok sık geldiğimi, ilk gelişte onları arayıp bir şeyler içmemizin iyi olacağını, bu arada da kızını çok çok öpmesini yazdım...
bundan sonrasına 3 gündür aralıksız gülüyorum..
işte o yazdığım maile Atakan'ın cevabı...

"Tekrar selam Ozlem,

bu kadar gec yazinca ben de merak ettim dogrusu..

E sen haliyle bu kadar uzun ara verince yanitlamaya ve belli ki yazdiklarimi da okuyali epey olmus, karistirmissin.

Ben istanbul da oturuyorum ki. İzmir de ailem var. Ben 7 yildir istanbuldayim. 3 yildir esimle oturuyorum. Ama oturdugum ev 7 yildir ayni.

Henuz cocugumuz yok. Dolasiyi ile kizimiz da yok. Ama bi gun olursa operim senin icin. "

EVET ATAKAN, BEN ÇOK DEĞİŞTİM; ARTIK BİR ÖKÜZÜM.....

dipnot: yaptıklarım yapacaklarımın teminatı değil, böylesi bir olay 15 yılda bir yaşanıyor bende..valla

12 Ağustos 2009

sarı fular


50 kadar fularım var, dün takınca aklıma geldin de,
en çok seni seviyorum ben be sarı puantiyeli fularım....

09 Ağustos 2009

evrene açık mesajdır



kimseyle açık açık birşey konuşma niyetinde değilim bugünlerde. bir aydır fena sessiz ve izleme durumundayım.
ancaaak, evrene iki çift lafım olacak. sana mesaj yolladım yolladım tık yok. bir de açıkça yazmayı deneyeceğim.
ey evren, eğer beni duyuyorsan, Kaş'ta eski kedi sanat evi var ya köşede, onu istiyorum. tüm bina da olabilir. satacağım ürünleri nerdeyse tek tek belirledim bir tek Ayşe'yi ikna edip 2-3 heykel yaptırmak kaldı. bizim apartmanın kedisi sürekli doğuruyor nasılsa. dükkanın kedisi de hazır yani. tek isteğim budur evren kardeş. yüce evren duy artık beni..ha ?
fotografını da koydum ki sen yorulma

p.s : restorasyon projelerine sen karışma, o benim işim

07 Ağustos 2009

gece,melek,bizim köpekler.

bi akşam madonnanın yanında uyuyakalmışım; sokağın asıl sahibi köpekler;gündüz emanet bırakmışlar orayı laklakçı teyzelere.o gürültüde uyandım.

psiko...

lustral beni düşündüğümden fazla sakinleştirdi ve ben bu sakin halimi sevmedim. bıraktım gitti.

*psikiyatrlar hakkında;insan aslında çevresindekilere konuşup konuşup konuşup durduğu halde onların gözlerinde hiçbir ışık göremediğinden psikiyatra ihtiyaç duyuyor bence. o en azından seni dinlemeye meraklı görünmek zorunda rol icabı :)


gözünün içine ondan bakıyordur belki insan. bir şey sor diye. tek bir soru.......

05 Ağustos 2009

Mavi Kuş

bir mavi kuş var yüreğimde
çıkmaya can atan
ama ben ondan güçlüyüm, kal,
diyorum ona, kimsenin
seni görmesine izin veremem.

bir mavi kuş var yüreğimde
çıkmaya can atan
ama viski döküyorum üstüne
sigara dumanına
boğuyorum,
fahişeler, barmenler ve
bakkal çırakları hiçbir zaman
bilmiyorlar onun orada
olduğunu.

bir mavi kuş var yüreğimde
çıkmaya can atan
ama ben ondan güçlüyüm,
yat lan aşağı, diyorum ona,
ocağıma incir dikmek mi
niyetin? Avrupa'daki kitap
satışlarını sabote etmek mi?

bir mavi kuş var yüreğimde
çıkmaya can atan
ama zekiyim, sadece
geceleri izin veriyorum çıkmasına,
herkes yattıktan sonra.
orada olduğunu biliyorum, derim
ona, kederlenme
artık.

sonra yerine koyarım yine
ama hafifçe öter
tamamen ölmesine de izin
vermiyorum
ve birlikte uyuyoruz
gizli antlaşmamızla
ve insanı ağlatacak kadar
güzel, ama ben
ağlamam, ya
siz?

charles bukowski