26 Mart 2012

bindik bi' alamete

Bu sayfayı 3 kez açıp kapattım bugün. Her sabahki gibi Ege'yi okula yolladıktan sonra, kanepeye uzandım. Mutfak penceresinden çiçek açmış ağaçlara baktım bol bol. Belki de en fazla 3-4 kez daha yapacağım gibi, çamaşırları astım. Gazeteleri aldım toparlanmak için ama tabak çanağı sarmaya başlamadım. Başlayamadım yani, son bir haftadır olduğu gibi durdum öylece. Belki de artık buralardan gittiğim gerçeğiyle yüzleşemediğimden, dolap kapakları açık öylece duruyorum. İtiraf edeyim ki çok üzgünüm, çok fazla üzgünüm.
Günlerdir saçımı nerde boyatacağım, nerde pedikür yaptıracağım hatta erikli suyu nereden söyleyeceğim bile soru olarak aklıma geldi. Henüz bir ev bile bulamamış olduğumu hatırlayınca, bunlar komik gelse de, 10 yıldır aynı evde oturan, 15 yıldır aynı kuaföre giden, ekmeğini bile hep aynı fırından alan biri için sıradan bu kaygılar sanırım.
"En zoru iş bulmak hele bir bulayım da", "hele şu görüşmeyi bir atlatayım da", "dur bakalım maaşı bir duyayım da", "amaan eve bir döneyim de", "annemlere anlatırsam gerisi kolay" aşamalarının tamamı bittiğinde anladım ki asıl zor kısım şimdi başladı.
Artık gerçekten demir almak zamanı geldi, Antalya defterini öngöremediğim bir süre kapatıp, İstanbul'a taşınıyorum. Tek sebebi ise burada kariyerimle ilgili yapabileceğim neredeyse hiçbir şeyin kalmamış olması. Her şeyden çok üzüldüğüm, bir süre Ege'den ayrı kalacak olmam, en azından deneme süresi için 1-2 ay. Ondan sonra Ege nasıl isterse öyle hareket edeceğiz. Acı olan ise, sadece çocuğuna daha iyi bir yaşam sunmak isterken, ondan ayrı kalmak zorunda olmak. Ama eminim her şeyin üstesinden geleceğiz ve her şey çok çok güzel olacak.
Annem ve babam o kadar alışmışlar ki bizimle aynı şehirde olmaya, şimdi, bir yandan benim yalnız başıma başka bir şehre gitmeme üzülürken, bir yandan Ege onlarla kalmak istedi diye seviniyorlar. Bir yandan zaten babasından ayrı olan Ege bir süre benden de ayrı kalacağı için hüzünlenirken, bir yandan da onun odasını hazırlıyorlar. Yani o cephede de kafalar ve duygular karışık.
Bazı kararları aldığım andaki cesaretime devamında dönüp bakınca hayret ediyorum. Şimdi de o şaşkınlık içindeyim. Arkadaşlarıma veda etmeye başladım, kendimi bu şehirde geçici olduğuma inandırmaya çalışıyorum. Yarından itibaren eşyalarımı toplayıp, en azından zamanı geldiğinde, ben başında olmasam bile yüklenip gönderilecek hale getireceğim.
Sonra hafta sonlarına, Ege ve kendim için uçak biletlerine bakacağım.Kıyafetlerimi taşıyacak kadar büyük bir valizim bile yok, birilerinden bulmalıyım. Evdeki gereksiz her şeyi ve Ege'nin çocukluğu ile ilgili olanların dışında tüm geçmişimi toplayıp atacağım yarın. Çekmecelerde biriktirdiğim uçuş kartlarını, konser biletlerini, kurutulup saklanmış gülleri, otel kartlarını...Anı biriktirmenin bugüne kadar ne faydası oldu ki, acı duymaktan başka.
İşte belki de en fazla 7-8 gece daha olacağı gibi, koltuğumda ayaklarımı uzattım, pc.yi açtım. Hem işlerim ve geleceğim için ümitleniyorum, hem de geride bıraktığım onlarca yıl, onlarca anı ve birkaç dost için hüzünleniyorum. Yalnızım...Birkaç damla gözyaşı döküyorum. Ege'nin kokusu burnuma geliyor daha henüz ayrılmadan. Ama biliyorum hiçbir şey yapmadan beklemektense, harekete geçmek, çabalamak, denemek çok çok daha iyi gelecek bize.
Vedaları sevemedim bir türlü, o nedenle bu yazıyı da ucu açık bırakacağım.
Hem daha bu lokasyonda geçireceğim en az 7 gün, 168 saat ve bilmem kaç bin dakikam daha var, di mi?